400.000 Adam evlerine dönemeyince evleri onlara geldi.
Bir gün Dunkirk gibi Çanakkale zaferini de böyle etkileyici bir şekilde izlemek istiyoruz diye kıskanç duygularla başlayalım incelememize. Yaz aylarında Türkiye’de gösterime giren, listeme aldığım diğer filmlerdeki gibi, kulaklarımı tüm yorumlara kapatıp blu-ray’ini beklediğim bir film daha piyasaya sürüldü ve izleyip tozlu rafımıza koyma vakti geldi. Blu-ray diskleri bulma konusunda zorlandığımız bir dönemdeyiz, sebebi nedir bilmiyorum. Yeni filmleri piyasaya çıkış tarihinden itibaren bir ay içerisinde almazsanız genellikle bir daha bulamıyorsunuz. Yada benim etrafımda bu şekilde oluyor.
Film öncekilerden farklı bir Nolan deneyimi sunuyor öncelikle. Bir dönem filmi olması açısından ve özel efekt kullanılmaması için fazlasıyla çaba harcanmış olması sebebiyle, çok farklı hissettirdi bana, Cannes’ta yarışacak bir avrupa filmi havasında izledim. Her birini alıp duvarınıza asabileceğiniz fotoğraf gibi sahneler üzerine Hans Zimmer’in müzikleri eklenince, hikaye de etkileyici olunca film sizi koltuğunuza yapıştırıyor, bitmeden yerinizden kalkamıyorsunuz.
Özel Seçenekler
Dunkirk filminin özel seçenekleri için ayrıca bir disk ayrılmış olan pakette fazlasıyla kamera arkası içerik ve röportaj bulunuyor. Bu diskteki ekstralar, başka filmlerin ekstralarında görmediğimiz bir şekilde, dil seçeneği ile hazırlanmış, yani seslendirme ve altyazı seçenekleri ile ekstraları izleyebiliyoruz. Bana göre ekstralara ayrıca bir disk ayrılmışken daha fazla materyal sağlanabilirdi. Cristopher Nolan’ın yorumuyla filmi izleme seçeneği eklenebilirdi belki. Bu haliyle ikinci disk daha çok belgesel havasında, kendi içerisinde bir bütünlüğü var. Ama alıştığımız özel seçenekler gibi değil, eksik hissi veriyor.
Özel seçenekler diski beş ayrı bölüme ayrılmış durumda.
- Creation : Bu bölüm filmin hikayesine ayrılmış, mekan seçimine ayrılmış. Neden farklı bir yer değil de Fransa’nın kuzeyinde yer alan Dunkerque mekan olarak seçildiği üzerinde duruluyor. Gerçek mekanda çekim ile kamera tercihleri geniş ekran çekimler ve IMAX kameraların kullanımının yarattığı zorluklar üzerine bir bölüm hazırlanmış.
- Land : Nolan filmi birbirine paralel gerçekleşen olaylardan oluşan üç ayrı bölüme ayırmış. Kara, hava ve deniz. Bu bölümde kara çekimleri üzerinde duruluyor. Kara çekimleri denince de filmin oyuncuları ile başrol konusunda yarışabilecek bir yapı, yani iskele üzerinde duruluyor. Orjinal Dunkirk iskelesinin kalıntıları üzerine 12 haftada inşa edilen aslına uygun iskelenin yapım aşaması, yaşanan zorluklar gösteriliyor. Doğal mekanda gerçekten gelgit oluyor olması ve hava şartlarının sertliği dolayısıyla iskele inşası bayağı meşakatli gerçekleşmiş. Buna ek olarak yine gerçek mekanda çekimler ve özel efekt kullanmamak için harcanan çaba sonucu sahildeki askerlerin nasıl çoğaltıldığı üzerine bir bölüm hazırlanmış. Kıyafet seçimleri, aslına uygun hale getirilmesi ve kıyafetlerin eskitilme işlemleri ile alakalı bir bölüm daha eklenmiş. Tüm bu bölümlerde Nolan’ın takıntı seviyesinde özel efekt kullanmama inadı sonucu ekibin ne kadar uğraştığını izliyoruz.
- Air : Filmin havada geçen uçuş sahnelerine ve uçaklara ayrılan bölümünde ise Spitfire uçakları tanıtılıyor. Nolan’ın efekt kullanmama takıntısı sebebiyle, gerçek uçak çekimlerini gerçekleştirebilmek için bir Yak 52’nin modifiye edilmesi ve devasa boyutlardaki IMAX kameraların monte edilmesi üzerine bölümler izliyoruz. İt dalaşı sahnelerinin çekimlerinin, Yak 52 içerisine oluşturulan özel bölüme aktörün yerleştirilmesi gibi detayların anlatıldığı bölüm ilgi çekici.
- Sea : Deniz çekimleri deyince filmde ilk akla gelen Moonstone teknesi geliyor. Teknenin seçilmesi, gerçek ortamda yapılan çekimler, gemiye yerleştirilebilecek mürettebatın kısıtı gibi bir çok zorluk deniz çekimlerinde de karşılaşılmış. Sıhhiye gemisi ve aslında uygun destroyer’in bulunup Dunkerque’e getirilmesi gibi bölümler yer alıyor bu bölümde. Genel olarak bir sorun olan dev IMAX kameralarının deniz çekimlerinde nasıl zorluk yaşattığını tekrar söylemeye gerek yok sanırım.
- Conclusion : Bu bölümde ise film müzikleri, Hans Zimmer dehası, müziğin, filmdeki tansiyonu arttırmada nasıl kullanıldığı üzerine duruluyor. Müziklerin hiç bir zaman statik kalmaması ve ritminin sürekli artması üzerine çalışılmış, bu şekilde gerilimin sürekli arttırılması sağlanmış. Bu özel seçeneğin son parçasında tüm ekip, yapımcısından görüntü yönetmenine ve oyuncusuna kadar herkes film çekimleri ile alakalı duygularını özetliyor.
Darkest Hour ile başlayıp, son yarım saatinde Dunkirk’e geçiş yapıp, sonrasında Darkest Hour’u bitirmek şeklinde uzun bir film gecesi yapılabilir. Ne dersin hemşo?
Alt başlık açar gibi, bakınız der gibi mi ?