Bir Nazım Hikmet Ayı

Microsoft’un kurucusu Bill Gates bildiğiniz gibi emekliye ayrıldı ve kendini çeşitli sosyal sorumluluk projelerine verdi. Bir yandan projeleri hakkında onlarca kitap okurken bir yandan da projelere aktif olarak katkı sağlamaya çalışmakta. Bu konu ile alakalı Netflix’te yayınlanan üç bölümlük Inside Bill’s Brain belgesel dizisini tavsiye ederim. Medium.com’da etkili kitap okuma ile alakalı bir çok makale mevcut, bunlardan birinde Bill Gates’in, ki kendisi oldukça sıkı bir kitap okuru, kitaplarını nasıl okuduğunu ve nasıl unutmadan maksimum fayda sağladığını anlatılmış. Bill Gates kitabı okumadan önce yazar, konu ve eserle ilgili bilgi edinip sonrasında kitabı okurmuş. Böylelikle konuya daha hakim olabildiği için daha hızlı ve akılda kalıcı bir okuma yaparmış.

Netflix’ye yayınlanan üç bölümlük Inside Bill’s Brain belgesel dizisi

Bu fikirden esinle, geçtiğimiz aylarda aldığım ve izlemek için sabırsızlandığız Fazıl Say’ın Nazım Oratoryosu’nu izlemeden önce, Nazım Hikmet hakkında bilgi sahibi olmaya sonrasında bu DVD’yi izlemeye karar verdik. Bill Gates’in tekniğinin biraz tersi oldu ama amaca uygun oldu bence. Şiir okumayan ve şiirden pek de haz almayan biri olarak Nazım Hikmet hakkındaki bilgimin oldukça sınırlı olduğunu Enver Aysever’in Tepeden Tırnağa İsyan Nazım Hikmet kitabını okurken anladım. İnsan bir konuda cahil olduğunu, konu hakkında bilgi edinmeye başladığında daha net görüyor.

Enver Aysever’in Tepeden Tırnağa İsyan Nazım Hikmet Kitabı

Öncelikle Enver Aysever’in kitabı hakkında nacizane yorumlarımı iletmek isterim. Tepeden Tırnağa İsyan Nazım Hikmet oldukça akıcı bir kitap, daha ilk sayfalardan hızlıca ilerliyorsunuz. Okuduğum ilk Enver Aysever kitabı bu kitap ve kısa bölümler şeklinde yazılmış akıcı anlatımı oldukça hoşuma gitti. Kitap bir biyografi olmasına rağmen şair hakkında verdiği bilgileri net tarihler vermeden, hikayemsi bir havada anlatıyor. Kurgu bir karakter gibi takip ediyoruz Nazım Hikmet’in hayatını. Bu yaklaşım belki kitabın rahat okunmasını sağlayan, biraz yadırgasam da daha fazla detay ister miydim diye düşününce bu yaklaşım daha uygun geldi bana. Bazı kısımlarda iki olay arasında ne kadar süre geçtiğini, ya da konu olan olayın hangi yıllarda yaşandığını merak ettiğiniz bölümler oluyor. Buralarda kitaptan ayrılıp, telefonunuzdan ek bir araştırma yapmak gerekiyor.

Bir gazeteci olan Enver Aysever’in kaleme aldığı bir biyografinin tarafsız ve objektif olmasını beklerdim ama kitap oldukça yanlı yazılmış. Kitabın son bölümünde kendisinin de dile getirdiği gibi biraz “esirgemiş” Nazım Hikmet’i. Özellikle şairin hayatına giren kadınlarla alakalı bölümlerin tamamında yazarın neden böyle davrandığı ile alakalı adeta bir savunma okuyor olmak, altında yatan sebepleri yazarın çektiği acılara, mahpusluğa, ya da memleketinden uzakta olmasına bağlıyor olmak biraz can sıkıcı. Bütün bunları gözardı edersek, kitap oldukça akılda kalıcı, akıcı ve zevkle okunuyor.

Fazıl Say’ın Nazım Oratoryosu

Oratoryo, orkestra ve koro ile yapılan tiyatroya yakın eserlere verilen isim. Fazıl Say’ın 30’lu yaşlarında Nazım Hikmet’in şiirlerini ve hayatını temel alarak bestelediği Nazım Oratoryo’su 2000’li yılların başında Ecevit Hükümeti döneminde Kültür Bakanlığı tarafından, Nazım Hikmet’in 100. doğum günü dolayısıyla fonladığı bir proje olarak başlamış. Fazıl Say halihazırda benzer bir çalışma üzerine çalıştığı için projeyi Genco Erkal olması şartıyla kabul etmiş. Genco Erkan’da Fazıl Say ile görüştükten sonra ikna olup esere ilk gününden dahil olmuş.

Nazım Oratoryosu, CD ve DVD Ada Müzik etiketiyle piyasaya çıkmış. Eser çok görsel olduğu için DVD versiyonu tercih edilmelidir diye düşünüyorum. Hatta Ada Müzik’in youtube kanalında eserin tamamını izleyebilirsiniz.

Beş bölümden oluşan oratoryo Nazım Hikmet’in yaşamının değişik dönemlerinde yazdığı şiirlere göre bölümlenmiş. Genco Erkal, Güvenç Dağüstün ve Serenad Bağcan ile çocuk solistler tarafından seslendirilen şiirlere Nazım Hikmet Korosu ve Fazıl Say Festival Orkestrası eşlik ediyor. Nazım Hikmet Korosu ve Fazıl Say Festival Orkestrası, 2014’de Fazıl Say’ın hükümet ile yaşadığı problemler ve eserlerinin Kültür Bakanlığı programlarından çıkarılması üzerine kurulmuş.

Oratoryo adeta bir tiyatro gibi heyecan ile bir solukta izleniyor. İlk fırsatta canlı izlemeyi kafaya koydum. Yer yer şiirlerin sözlerini takip etmek zor olabiliyor, DVD’de yer alan altyazı seçeneği izleyicinin eseri daha rahat takip etmesini sağlıyor.

DVD’nin ekstralarında yer alan 22dk’lık belgesel, Nazım Oratoryosu’nun yapım sürecine odaklanıyor. Fazıl Say, solistler, orkestra şefi ve koro ile orkestra üyelerinin röportajlarını içeriyor. DVD’nin içerisinden çıkan kitapçık, oratoryodaki şiirlere ve biyografilere yer vermiş oldukça kapsamlı bir kitapçık.

https://www.youtube.com/watch?v=Wmg9zmmwrSg

Fazıl Say’ın Güz Şarkıları Albümü

Fazıl Say’ın Nazım Hikmet ile birlikte Ömer Hayyam, Orhan Veli Kanık, Cemal Süreyya gibi bir çok şair’in şiiri için bestelediği parçalardan oluşan İlk Şarkılar ile Güz Şarkıları albümleri oldukça ilgimi çekiyor. Yine Hazım Hikmet ayım içerisinde rastladığım Güz Şarkıları albümünün açılış parçası Güz oldukça güzel ve içinde bulunduğumuz ayın mevsimine uygun bir parça oldu rastlantı ile. Tepeden Tırnağa İsyan’ı okurken bir yandan da Güz’ü dinlemenizi tavsiye ederim. Adeta kitabın tamamlayıcısı gibi oluyor, birlikte çok daha güzel bir keyif veriyor.

Şato – DVD İncelemesi

Michael Haneke’in en sevdiğim yönetmenlerden biri olduğunu söylemiş miydim ? Evet, Mutlu Son‘da söylemişim. Bu sebepten her filmini bir kolleksiyoncu olarak alıp saklıyorum. Şato filmi en nadir bulunan ve pek bilinmeyen filmlerinden biri. DVD’sini bulmak beni şaşırtmıştı açıkçası. Çünkü Haneke bu filmi Ölümcül Oyunlar‘dan önce 1997 yılında televizyon için çekti. Dolayısıyla pek bilinen bir filmi değil.

Şato, Haneke’nin Yedinci Kıta, Benny’nin Videosu ve Tesadüfi Bir Kronolojinin 71 Parçası‘ndan oluşan Duygusal Buzlaşma Üçlemesinden sonra, Ölümcül Oyunlar‘dan önce çekildiği için ayrı bir heyecan yaratıyor. Çünkü bu dönem Haneke’nin en şoke edici filmlerini çektiği dönem. Film Kafka’nın aynı isimli romanının Haneke tarzında bir uyarlaması. Bay K.’nin kadostro memuru olarak bir köye atanmasını, ama köylülere kendini bir türlü kabul ettirememesi, kanıtları ararken kendisininde şüphe etmeye başladığı varlığı üzerine geçen bir hikaye. Filmin Oyuncuları Ulrich Mühe ve Susanne Lothar’ı, ki kendileri gerçek hayatta evliler, Ölümcül Oyunlar‘da evli bir çift olarak görüyoruz. Bay K.’nin yardımcısı Arthur’u ise yine Ölümcül Oyunlar‘da evi istila eden Peter olarak görüyoruz.

DVD’nin görsel kalitesi tatmin edici değil. Kolleksiyoncu olarak bu filmin diskini elde etmek memnun edebilir ama, seyir zevki düşük. Fakat DVD’ye muhteşem bir kapak tasarımı yapmışlar bence. Bay K.’nin yardımcıları Bay K.’nin görev evranlarını ararlarken karıştırdıkları dolap DVD kapağı olarak kullanılmış.

Özel Seçenekler

Diskin özel seçenekler bölümünde Yapım Belgeseli başlıklı bir dosya görmek beni heyecanlandırdı ve sevindirdi. Dosyanın 56 dk’lık bir kamera arkası ve röportajlardan oluşuyor olması daha da mutlu etti. Fakat belgeseli izledikçe bunun Kurdun Günü ile alakalı bir belgesel olduğunu farkettim. Maalesef belgesel içerisinde Şato filminin adı dahi geçmiyor. Kurdun Günü’nün çekimleri, galaları ve röportajlarından oluşan bir belgesel eklenmiş diske. Şato filmi ile alakalı internette de çok az kaynak bulunduğunu düşünürsek normal karşılanabilir ama aldığınız bir diskte farklı bir filmin belgeseli ile karşılaşmak hayak kırıklığı yaratıyor.

Alien – Yönetmenin Özel Versiyonu – DVD İncelemesi

That’s not our system!

Film

Son aylarda zevkime göre Bluray çıkmadığı için daha önceden satın aldığım ve izlemek üzere beklettiğim DVD ve Bluraylere yöneldim. Yaratık – Yönetmenin Özel Versiyonu da bunlardan bir tanesi. İlk kez ne zaman izlediğimi hatırlamadığım, muhtemelen bir Parliament sinema gecesinde tanıştığım Yaratık’ı tekrar izlemek, üstelik Alien Covenant gibi güncel bir Yaratık filminin üzerine izlemek şahane bir tecrübe oldu. Böyle seri filmleri sırası ile izlerim normalde ama nedense böyle yapmadım Yaratık için.

Bazı filmler var ki izlerken 70-80’lerde çekildiğine şaşırıyorsunuz. Görsel efektler günümüz teknolojisi ile kıyaslayınca fena halde sıkıcı gelebiliyor. Birçok kişi kızacaktır biliyorum ama Terminatör mesela bu kapsamda benim için. Ama Yaratık bu filmlerden değil, görsel açıdan gayet tatmin edici (bir sahne hariç, sanırım herkes aynısını düşünüyordur). En son bu düşünceyi The Thing – Şey’i izlerken düşünmüştüm.

Film ticari kargo gemisi Nostromo’nun bir yardım çağrısı alıp çağrıyı araştırmak üzere bilinmeyen bir gezegene gitmesi ve mürettebatın başına gelenler üzerine bir bilim kurgu, gerilim filmi. Ekstralarda yer alan yorumlu versiyonu izlediğinizde şahane detayları farkediyorsunuz filmde. Mesela gemi içerisindeki teknik ekipmanların uçak mezarlığından toplanıp çoğaltılarak gemi içersine monte edildiğini, yıllanmış gibi gözükmesi için ayrıca bir çalışma yapıldığını öğreniyoruz.

Özellikle  gezegende bulunan geminin içine giren mürettebatın gösterildiği sahnelerde Ridley Scott’ın yaptığı yorumlar ve betimlemeler harikulade Sanki başkasının filmini izlerken yorumluyormuş gibi bir havada anlatıyor. Geminin iç yapısının ne kadar organik olduğuna, yumurtaların bulunduğu yerdeki lazerin adeta yumurtaları koruyan bir zar olduğunu, Kane’in ayağı kayıp lazerin içerisine doğru düştüğü zaman bir şeyleri tetiklemiş olabileceği, adeta bir kabuğu kırdığını betimlediği müthiş yorumlar filme bakış açınızı değiştiriyor.

Özel Seçenekler

Diskin menüsü ilk bakışta fazlasıyla karışık bir hiyerarşide düzenlenmiş, pek çok içerik mevcutmuş gibi geliyor, labirent gibi nereye tıklayacağınızı şaşırıyorsunuz. Bir süre sonra deneme yanılma yoluyla menüyü keşfedince hakim oluyorsunuz. Bunun bilinçli bir tercih olduğunu daha sonra idrak ediyorsunuz. Diskin menüsü filmin anlatım dili ile tam bir uyum içerisinde, menüde dolaşırken adeta Nostromo’nun koridorlarında geziyormuş ya da terminallerinden birini kullanıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz.

Diskte 2003 Yönetmenin Özel Versiyonu ve 1979 da dağıtılan sinema gösterimi versiyonu mevcut. Yönetmenin Özel versiyonu menüsü altında yönetmen, teknik ekip ve oyuncuların topluca yaptıkları yorumlu anlatım ekstrası mevcut. Çok kalabalık bir ekip tarafından film yorumlandığı için ve kimin konuştuğunu göremediğiniz için takip etmesi biraz yorucu geldi bana.

Buna ek olarak filmin hemen başında Ridley Scott tarafından filme giriş tanıtım videosu eklenmiş diske. Bu içerik filmi izleme deneyimi sırasında karşınıza aniden çıktığı için biraz şaşırtıyor. Ridley Scott, yönetmenin özel versiyonunda filme yaptığı müdahaleler hakkında bilgi veriyor.

Diskte bunlar dışında özel seçenek bulunmuyor.

 

Abluka DVD İnceleme

Film

2015 yılsonunda gösterime giren ve DVD’si çıktığı gibi aldığım Abluka’yı anca izleme fırsatı buldum, yine geç izlenen bir güzel film. Emin Alper’in Tepenin Ardı’ndan sonra çektiği ikinci filmi olan Abluka 72. Venedik Film Festivalide Jüri Özel Ödülünü aldı.

Politik şiddet olaylarının yaşandığı İstanbul’da, terörist’lerin yoğulukta olduğu mahallede, gördüklerini, farkettiklerini polise raporlaması şartı ile hapisten erken ile salınan Kadir’in ve kardeşi Ahmet’in devlet baskısı ile gitgide paranoyaklaşan, hayal ile gerçeğin birbirine geçtiği hayatlarını anlatıyor.

Emin Alper filmini, 90’larda yaşanan Gazi Mahallesi olaylarından ilham alarak, 2009’da kaleme almaya başlamış. Film gösterime girdikten sonra tekrar benzer olayların yaşanması ise üzücü bir tesadüf. Film belli olmayan bir zamanda, belli olmayan bir örgüt tarafından gerçekleştirilen eylemlere dayalı distopya şeklinde bir anlatıya sahip. Karakterlerin şiveleri Orta Anadolu ve Ege şivesi, dolayısıyla günümüzdeki olaylara benzer olaylar tam olarak gerçeklere dayanmıyor, dayandırılmak da istenmemiş.

Kadir’in polis tarafından baskı altına alınması, baskının şiddetinin artması ile birlikte paranoyanın artması, komplo teorilerinin abartılması filmi tek solukta izlememizi sağlıyor. Kadir’in kardeşi Ahmet ise belediye’nin sokak hayvanlarını öldüren bir timinde çalışıyor. Düşman ilan edilen ve yaraladığı köpeklerden birini, evine alıp bakmaya başlaması ile kendini bir nevi teröristlere yardım ve yataklık eden bir konumda hissetmeye başlıyor. Köpekler metafor olarak teröristleri işaret ediyor. Ailesi ile alakalı sorunlar yaşayan Ahmet, köpeği herkesten sakladıkça delirmeye başlıyor. Filmin sonlarına doğru Kadir ile Ahmet’in her karşılaşmasını hem Kadir tarafından hem Ahmet tarafından ayrı ayrı izleyip, karakterlerin yaşadıkları baskıyı kendi açılarından, kendi sıkıntılarına göre değerlendiriş biçimlerine tanık oluyoruz.

Yoğun kapı zili, telefon çalma sesleri, kazma kürek ve patlama sesleri filmin gerilimini arttırıyor, karakterlerle birlikte izleyiciye de gerginlik aktarılıyor. Kadir’i canlandıran Mehmet Özgür ve Ahmet’i canlandıran Berkay Ateş şahane performans çıkarmışlar. Özellikle Berkay’ın yüz ifadeleri, olaylar karşısındaki tepkileri oldukça gerçekçi.

Film boyunca devam eden hayal ile gerçek arası gidip gelen sahneler hakkında bir karara varabiliyoruz, yalnız filmin final sahnesi izleyiciye bırakılmış son bir bulmaca gibi adeta.

Özel Seçenekler

Diskin özel seçenekler için ayrılan bölümünde bir DVD için oldukça fazla içerik mevcut.

  • Filmin Fragmanı
  • Görme Engelliler İçin Sesli Betimleme
  • Fotoğraf Galerisi
  • Çıkartılmış Sahneler : Aslında tek çıkartılmış sahneden bahsediyoruz, 5dk’lik, Ahmet ile Kadir arasında meyhanede geçen bir sahne, Kadir’in ortanca kardeş Veli’ye olan kıskançlığını daha net ortaya koyan bir sahne.
  • Kamera Arkası : 27 dk’lık kamera arkası görüntülerden oluşan bir görsel içerik.

 

Mutlu Son – DVD İncelemesi

Eğer böyle bir şeyi televizyonda görsen normal karşılarsın. Doğa böyledir. Ama gerçek hayatta, insanın ellerini titretiyor.

Film

Avusturyalı yönetmen Michael Haneke, her filmi olay yaratan, izleyenleri şok eden, çarpılmışa döndüren, rahatsız edici filmleri ile ünlü ve şahsen benim en etkilendiği yönetmenlerden biri. Haneke’nin son filminin adını, yani Happy End – Mutlu Son’u duyduğumda, fazlasıyla heyecanlandım. Aynı Funny Games’te olduğu gibi yönetmen yine ironik bir isimle filmini izleyiciye sunduğu çok belli idi.

Film ile ilgili ilk yorumlar çok iç açıcı değildi, açıkçası biraz hevesim kaçmıştı ama filmi izledikten sonra açıkçası rahatladım, her ne kadar eski filmlerinden farklı bir konu anlatmasa da yine de tipik bir Haneke filmi diyebiliriz.

Haneke, filminde, burjuvazi, göçmen sorunları, sosyal medya eleştirisi gibi pek çok temayı bir arada ele almış. Bu temaları ele alırken de sanki eski filmlerinden parçaları, kırıntıları tek tek yeni filmine aktarmış gibi gözüküyor. Benny’s Video, Cache ve Amour’dan alınan parçaları farketmemek mümkün değil.

Film, genç oyuncu Eve’ın akıllı telefon ile çektiği görüntüler ile başlayıp daha ilk saniyelerden Benny’s Video’yu anımsatıyor. Eve, annesinin zehirlenmesi sonucu babasının ve üvey annesinin yanına taşınıyor. Başta Jean Louis Trintignant’ın canlandırdığı büyük baba Georges Laurent olmak üzere tüm Laurent ailesi aynı evde evin hizmetçileri Faslı bir aile ile beraber yaşıyorlar. Burada bir parantez açalım, Georges karakterini canlandıran Trintignant Amour’da da Georges karakterini canlandırıyordu. Yönetmen bunun da ötesinde bir gönderme yaparak Amour’u selamlıyor, bu kısım filmi izlememiş olanlara sürpriz olarak kalsın. Yine filmin başındaki inşaat alanındaki çekimler ve gerçekleşen kaza sahnesi Cache – Saklı filminde izlediğimiz uzun, hareketsiz, tek plan çekimlerini anımsatıyor.

Ailenin başına gelen tatsız olayları tek tek aktarılırken aile fertleri arasındaki sorunları ve soğukluğu, burjuvazi eleştirileri eşliğinde ard arda izliyoruz. Anne’nin yaşadığı aşka(!) telefon konuşmaları ile tanık olup, Thomas’ın kaçamaklarını sosyal media hesabından yaptığı yazışmalarla izliyoruz. Hemen her Haneke filminde olduğu gibi televizyon da filmde bir karakter olarak yerini alıyor ve işçi sorunları ile alakalı gerçek haberleri ileterek kapitalizm eleştirisini yapıyor.

Film pek çok Haneke filmine göre çok daha kolay izlenebilir ve anlaşılır bir tempoda ilerliyor. Hatta ikinci izlemede tüm taşlar yerine oturuyor diyebilirim.

Thomas Laurent  karakterini canlandıran Mathieu Kassovitz ile Anne Laurent karakterini canlandıran Isabelle Huppert yine her zamanki gibi muhteşem oynamış.

Filmin sonlarına doğru izlediğimiz ailenin büyük babası Georges Laurent ile torunu Eve arasında geçen mesafeli diyalogda, ard arda gelen itirafların olduğu sahne filmin beni en çok etkileyen sahnesi. Bir eleştirmenin dediği gibi bu filmde çocukların bilinci, yetişkinlerin de etiği yok.

Filme adını veren “Mutlu Son”‘a doğru ilerlerken yine cepten çıkan akıllı telefon filmin kapanışını yapıyor. Haneke yine vaadedileni veriyor ve o huzursuz seyrini sunuyor.

Ekstralar

Başka Sinema Seçkisi serisinden çıkan Mutlu Son DVD’si bozuk çıktığı için filmi internetteki mecralardan indirip izlemek zorunda kaldım, buradan eleştirimi de yapmış olayım. DVD’nin arka kapağında iki adet ekstradan bahsediliyor, filmin fragmanı ve fotoğraf galerisi. Disk bozuk olduğu için bakma şansım olmadı, açıkçası heveslenmedim de. Bir kamera arkası içeriği ya da  Cannes röportajı olsaydı diski değiştirmeyi düşünebilir veya yenisini edinebilirdim. Haneke filmlerini ne zaman blu-ray olarak edinebileceğiz çok ama çok merak ediyorum.